2 Tem 2006

aamaaan...

'niye ben, niye ben?' diyenlerdenim. ya da 'istediğim hiç bir şey olmayacak mı yaa?' diye sayıklayanlardanım.
bu günümüz:
üç arkadaş çorum sokaklarında surat beş karış dolaştık. birbirimize, günlük yaşadığımız reddedilme anlarını ve verdiğimiz tepkileri anlattık.
songül:
-bu gün anlaştığımız boyacı, bir bahaneyle evi boyamaktan vazgeçti.
dilek:
-aaa! niye?
......
dilek:
-eti, minik parçalar halinde doğrar mısınız?
kasap:
-hayır...
bütün mağazaları dolaştık. kendimize uygun bir tişört bulamadık.
bazen, çekirdek alıp, parka gidiyoruz. bir milyonluk çekirdeği bitiriyoruz. çekirdeğin tazeliği konusunda yorumlarda bulunuyoruz. sonra bir süre susuyoruz. konuşma tekerrür edip, hayattaki bahtsızlığımıza dönüyor. şanssızlık bakımından yarış halindeyiz.
fakat üçümüz de sinemayı seviyoruz. 'V for Vandetta çok güzel, kaçırmayın!' dedim. onlar da heyecanla 'tamam' dediler. yola düştüler. uzun bir yolculuktan sonra, gittikleri sinema uzaktı, sinamaya vardılar.
biletlerini almak isteyince,gişedeki:
-iki kişi için filmi oynatamayız, demiş. sevgili arkadaşlarım da kaderleriyle barışık, teşekkür edip başka filmin biletini almışlar. seyrettikleri filmi de beğenmemişler. eve gelip maç seyretmişler. tuttukları takım da yenilmiş. hakemi suçlamışlar, sonra da uyumuşlar.
benim akşam programımda da, brezilya-fransa maçı vardı. maçı izlemek için dışarı çıktık. küçük şirin bir parkta seyredecektik. biz de yola düştük. ben, brezilya kazansın istiyordum. futbol otoriteleri de brezilya'ya sans tanıyordu.
yaşasın lula ve brezilya! diya haykırıyordum içimden. dilek ile eşi bir milyonluk iddia'yı brezilya'ya oynamışlar. tüm brezilya sevgime rağmen, içimden 'fransa'ya beş milyonluk oynayayım' dedim ama oynamadım. yaşasın lula! sonuçta brezilya yenildi. tabiî benim yüzünden...