23 Eyl 2008

yaz ve dönüş

tatili, hatay'da annemin yanında geçirdim.

taze ve hormonsuz sebze ve meyvelerle beslendim.

bol bol olmasa da yüzdüm. hatta hamile arkadaşımla, güneşlenmek yerine bazı akşamlar rüzgarlanmaya gittim. çünkü doktor, arkadaşıma güneşlenmeyi yasak etmişti.
(rüzgarlanma deyimi arkadaşım nalan'a aittir.)

yeni aldığımız fotoğraf makinesini çaldırdım. suriyeli bir sanatçının sahilde verilen konserinde...

küçük yeğenlerime zaman ayırdım. onların ders çalışmasını sağlayarak sıkıcı teyze oldum...

bu yazın belki de en güzel tarafı, kuzenlerimi yeniden keşfetmem oldu. onlarla çok eğlendim...

dönüş:
eylülde okullar açıldı. ama ben hiç tatil yapmamış gibiyim. üstelik erhanbey tayin bekliyordu. bu da ayrı bir stres yaratıyordu. tam ümidi kesmişken tayini istediği yere çıktı. bu sefer de ev tutma, hayatı 'resetleme' konularından dolayı iyice boğuldum...

şimdi sakin bir hayat sürüyorum. okuldan gelince yemeğimi hazırlıyorum. biraz uyuyorum. orhan pamuk'un son kitabını okuyorum. bitirmek üzereyim.

brody'nin egzoz muayenesini yaptım, temiz çıktı.

öğrencilerimi özlemişim:
bir ara, fen ve teknoloji dersinde, dorothy hodgkin adında bir bilim insanının vitaminler üzerinde yaptığı çalışmalardan bahsettim. sosyal bilgiler dersinde de ilk kadın doktorunun hayat hikayesini anlattım. özellikle kadınların, haklarınını alırken çok yıprandıklarından söz ettim.
öğrencilerimden biri 'öğretmenim, kadınlara bu hakları kim vermemiş? meslek sahibi olmalarını niye istemiyorlar?' şeklinde sorular yöneltti.
ben de insanlığın gelişimi ile ilgili bilgi verdim. fransız ihtilali'nin etkilerini açıklamaya çalıştım.
dersin sonunda saygıner adında başka bir öğrencim de ''bu kadınlar niye hep böyle sorun çıkarıyor ki?'' diye yakınmayla karışık yanıtını istemediği bir soru sordu:
çünkü saygıner'in evinde babası çekinik karektere sahip. saygıner'in ders çalışması, sorumlulukları vs. gibi konularla ilgili tek otorite olan annesi ise, ondan çok şey isteyen, babasını da bu konularda yoran ve iş birliğine davet eden disiplinli bir kadın.
öğretmeni de kadın ve onu zorluyor. yani anlayacağınız hep bir şeyler isteyen kadınlar var hayatında...

güldüklerim:
üçüncü sınıf katı, çok ciddi bir öğretmen arkadaşım, derste tek parmağıyla kafasının üst, orta kısmını kaşırken doğal bir öğrencisi ''ne o öğretmenim, bitlendiniz mi?'' demiş.

rüzgarlanmaya gittiğim arkadaşım, pazardan bamya satın almak istemiş. fakat gördüğü bamyalar hem çok uzun hem de çok pahallıymış. zonguldak'ta görev yapan arkadaşım, satıcıya pahallı sattıkları için kızgınlıkla ''bu bamyalar niye bu kadar uzun?'' diye sormuş. satıcı da cimri gibi görünen arkadaşıma soğuk soğuk ''çünkü büyüyorlar...'' diye cevap vermiş.

öğretmenler odası:
avon satan öğretmenden krem alan başka bir bayan öğretmen, ''krem kullandım ama ben beğenmedim, iade etmek istiyorum.'' dedikten sonra satan öğretmen ''ama kullandınız, iade edemem!'' diye kızdı. öteki de ''iyi de ne yapacam ben bunu kızım?'' diye üsteleyince satan öğretmen ''bana kızım deme! ben senin kızın değilim'' diye bağırdı.
satın alan öğretmen de kremi yüzüne doğru fırlattı.

berbat bir ders programım var...

diziler:
cnbs-e'de yayınlanan 'med man'in dört bölümünü birden seyrederek sabahladım. tenefüslerde hep uyukladım.
'gossip girl'ü hafiften sevdim.
' chuck'a çok gülüyorum.
'dirt'ün kurgusunu beğendim.
'old christine' gibi hissediyorum bazen kendimi.
'two and half man'e devam...

şimdilik bu kadar...