27 Şub 2008

kar maskesi

bugün, m. kemal i. ö. okulu ile bizim okulun hentbol maçı olduğundan yedi öğrencim okula gelmedi.
ben, 'hem maçı seyredemiyoruz, hem de öğrenci azlığından ders yapamıyoruz...' diye hayıflanırken, oğuzhan diye bir öğrencim,
''öğretmenim, ben de beşinci derste gitmeliyim.'' dedi.
sebebini de sordum.
''öğretmenim, babam hapiste," diye karşılık verdi oğuzhan, "bugün görüş günü olduğundan annemle onu görmeye gideceğiz,'' dedi.
'baban ne zaman hapse girdi, ne oldu?' diye teleşla sordum.
'babamı hırsız zannetmişler," dedi, "geçen gün, kafası üşüdüğünden kar maskesi takmıştı, bir de elinde de siyah poşetle yokuştan aşağı inince 'işte hırsız!' deyip yakalamışlar. annem, 'babanı ziyarete gidelim mi?' dedi,'tamam,' dedim ben de..."
Oğuzhan için basit bir yanlış anlamaydı ve umarım öyledir...

26 Şub 2008

uğurcan

sınıfıma yeni bir öğrenci geldi. adı, uğurcan. zihinsel engellilerin eğitim gördüğü özel alt sınıftan geldi.
okuma-yazma düzeyini incelediğimde, seviyesinin normala yakın olduğunu gördüm ve şaşırdım. 'allah alah!' diyerek öğretmenler odasına gittim. müdüre, 'uğurcan'ın okuma düzeyi bayağı iyi, bir de yeni anlattığım bir konu ile ilgili soru sorunca da bildiii?' dedim.

hep birlikte gülmeye başladılar. 'neler oluyor?' diyen bakışlarımı yansıtınca, müdür ve rehber öğretmen açıklama yaptı; uğurcan'nın cinsel dürtülerinin çok güçlü olduğunu, durduğu yerde ayağa kalkıp tuhaf hareketler yaptığını, arkadaşlarından kimi yakalarsa, kız erkek farketmez, cinsel tacizde bulunduğunu, bir çok vukuatının olduğunu söylediler.
ben korkmuş ve kocaman gözlerle ' yok yaa!?' deyivermişim. sonradan öğrendiğime göre bir ilacı varmış, sürekli kullanırsa fazla bir sorun yaratamıyormuş.

garip bir durum, ailelerin tepkisi ne olur acaba? ben bile tehlike altında olduğuma göre. bayağı da boylu poslu haa...

20 Şub 2008

tatilden sonra

sınıfa girince tüm kafa yorgunluğumu kapının dışında bırakıyorum.
öğrencilerime öyle bir sarılıyorum ki nerdeyse boğuyorum. böyle durumlarda yani sıkıntılı olduğum dönemlerde onları kendime daha yakın hissediyorum. onlarda aynı şey gerçekleşiyor mu, bilemiyorum.
gerçek bir kahkahayı ancak sınıfımda atabiliyorum.
sonra, kapıdan dışarı çıkıyorum. kara düşünceler ve acılar kapı eşiğinde durmuş beni selamlıyor ve birlikte yürümeye başlıyoruz;
hayatımın ellerimden nasıl kayıp gittiğini ya da aslında kayıp giden bir hayatımın hiç olmadığını, uçağa hiç binmeme rağmen filmlerde söylenen o hava boşluklarını çok iyi bildiğimi, kafama dayıyorlar.
bir de okuldan eve yürüyerek geldiğim zaman beni iyice bunaltıyorlar. hızlandığımda onları biraz arkada bırakabiliyorum gibi geldiğinden eve çabuk varıyorum.
bir de geçen gün brad pitt'in yani jesse james'in filmini seyrettim. baştan sona depresif bir romantizmin hakim olduğu filme hayran kaldım. filmde görülen atlar, köpekler, ağaçlar bile çok iyi oynamış, gibi geldi. en çok da filmin müziği ve fotoğrafları aklımda kalacak gibi görünüyor.
her neyse, sonsuzluğun sonsuzluğunda sonsuz bir yalnızlıkla ve kararsızlıkla öğrencim görkem'in bir esprisiyle yazımı bitirmek istiyorum:
ödevleri kontrol ederken görkem parmak kaldırdı:
-öğretmenim, insan yapmadığı bir şeyden ceza yer mi? dedi.
- yoo0! dedim. o da:
- o zaman ben ödevimi yapmadım, hııı, dedi.