26 Haz 2006

V for vendetta

filmi çok beğendim.
devletleri terör örgütüne benzetmesi ile daha da ilgi çekici olmuş...
çizgi roman ya da romanların yaratıcıları eserlerinin film yapılmasına genellikle karşı çıkarlar. kendilerince haklıdırlar. fakat film, istenilen orijinaliği yakalayamasa da, asıl eserin, örneğin çizgi romanın farkedilmesini sağlayabilir. v for vendetta'yı böyle farkettim.

24 Haz 2006


ev sahipleri yurt dışındalar. paraya ihtiyaçları olmadığı için müteahhite vermiyorlar. evin bulunduğu arazi çok değerli. çorum merkezine yakın ve iyi bir mahallede yer alıyor.
duvarlarında geniş çatlaklar var. geceleri perili eve benziyor. gündüzleri ise çocukların bahçesinde oynadığı aparmanlar arasında doğal bir park alanı. apartman sakinleri, yolda yıkadıkları halıları evin bahçe duvarına asıyorlar.

yıkılmak üzere olan bir bina



fotoğrafların üzerine tıklayın.

22 Haz 2006

fakir sanat

mimari tarihine baktığımızda karşımıza büyük ve şaşaalı evler görüyoruz; bu evler belki duvarlarında mozaiklerin örüldüğü, o dönemin zengin tabakasının yaşamının görkeminin anlatıldığı mimari örnekler. yaşamayı bilenlerin, diğer zengin komşusunu çatlatanların, pratik ve özgün olanların, dinsel hayallerini gerçekleştirebilenlerin, deli olabilenlerin, dönemin devletlerinin gücünü yansıtan binalara bakmak bana büyük zevk verir.
hayallarimin ötesindeki zengin sanat örnekleri benim için ulaşılmaz yaratıcılıklardır.
fotoğraf makinemi alıp erhan'la müstakil evleri çekerken, hep duvar süslemesi olan, büyük, tarihi zenginliği olan evleri çektiğimi farkettim.
(niye? bu evleri herkes çekiyor. sonra da çorum bu diyorlar. hayır! bu evler küçük bir kesimi anlatıyor.)
iki odadan oluşan, dış boyası geçmiş, küçük pencereli evleri çekmiyordum. halbuki çorum genellikle sade, küçük evlerden oluşuyor. yıkılmak üzere olan ahşap, sade, süslemesiz, altında ahırı olan evlerin sayısı da az değil. bu evlerde oturanlar yoksul insanlar. 'başında bir damı, önünde bir parça ekmeği' hayal edenlerin evlerinin görünüşte tarihi değeri yok gibi görünür. çünkü bu evler ne ülke yönetmiştir, ne de tarihi sarsacak bir buluş yapmıştır. bunları es geçiyoruz. çünkü; bu evler acıyı, çirkinliği, sade bir yaşamı anlatıyor. çorum'un mimarisi bu evlerden oluşuyor. veli paşa konağı (fırtınalı bir geçmişi çağrıştırıyor) ve katipler konağı benzerlerinden bir iki tane var.
bu görkemli binaların fotoğraflarına her yerde rastlayabilirsiniz. ama benim apartmanımın önünde tek katlı, sarı renkli, boyası gitmiş, duvarları çatlamış gerçek çorum'u anlatan mimari örneklerine rastlamak mümkün değil.
doğal seleksiyon fakir sanatı yok edecek.

20 Haz 2006

kırım-kongo

günlerim parkta geçiyor. bir de kene korkusu var tabiî.
kene yapıştığını öldürüyor. damarların çatlıyor her tarafından kan fışkırıyormuş. üçgün içinde ölüyormuşsun.
bu kene hanımefendinin de taşıdığı virüs,(adı da çok karizmatik;kırım kongo,) canlı ile canlı; cansız ile cansız olma özelliği gösteriyormuş. çok korkutucu değil mi?
bir an acaba dedim kendime, bu virüs tüm çorum'u istila ederse ne olur? şehir tabiî ki karantinaya alınır. kimse içeri giremez dışarı da çıkamaz.
veba gibi. albert camus da yok ki bu trajik olayı yazsın.

14 Haz 2006

melankoli

ismimi dayım koymuş. 'melankoli olsun,' demiş. o sırada 'melankoli' adında bir kitap okuyormuş. bu kitaptan da çok etkilenmiş.
babam nüfus dairesine gidip de 'kızımın adı melankoli' olacak deyince, her şeyi yanlış anlayan bilindik nüfus memuru ismimi de yanlış anlamış ve bana milan ismini uygun görmüş.
'milan ne demek?' sorusu ile sürekli karşılaşırım. ismimin anlamını ben de bilmiyorum.
fakat kendimi hep 'melankolik' bir halet-i ruhiye içerisinde hissetmişimdir.
ismin, kaderimiz üzerinde belirleyici bir etkisi olduğu söylenir. iyi ki ismim melankoli olmamış. fakat bu ismin arkamdan bir hayalet gibi takip ettiğini hep hissetmişimdir.