17 Şub 2009

oğuzhan

çok sevdiğim, çok zeki bulduğum öğrencim oğuzhan, başka bir okula nakil gitti. taşınmışlar ve yeni evleri bizim okula çok uzak düşmüş.
ayrılmak zorunda kaldığını söyleyince canım çok sıkıldı.
ona, 'hayır, gidemezsin!' dedim. o da, 'gitmem gerekiyor!' dedi.
sınıfça güldük.
oğuzhan kapıdan çıkarken, 'yeni öğretmenine küfretme, olur mu?' dedim, 'olur!' diye karşılık verdi...

aradan iki gün geçmeden yeni bir kız öğrenci sınıfıma kayıt oldu.
adı: fadime. şu sıralar birbirimizi süzüyoruz...

gözdem




14 Şub 2009

sevgililer günü

evden çıktım. öncül'ün bana aldığı şirin elbisemi giydim. saçlarımı iyice kabarttım ve kulağıma mp3'ümü takarak yolda zıplaya zıplaya yürümeye başladım.
elinde kocaman bir gül demetiyle yürüyen yakışıklı bir genç adam, ters tarafa doğru yürüyordu. bir an göz göze geldik. gözlerimle 'çok iyi yapıyorsun koçum, işte bu, sıradan hayatımızı renklendirmek için oynadığımız bu oyuna katılman çok hoşuma gitti.' dedim ve gülümsedim. o da bana hoşça gülümsedi...

derin bir nefes almalıyım...

okan bayülgen, bu güzel günde insanların tüketim çılgınlığı yaşadığından, erkeklerin bu günü atlatmak için çektiklerinden, bayanların bu günü çok önemsediğinden falan bahsetti.

iyi de ne yapalım yani, yıl boyunca kitap mı okuyalım, fotoğtaf mı çekelim ya da bale mi yapalım? hayat yeterince sıkıcı. paralarımızı depresyondan kurtulmak için yapabileceğimiz en bildik yol olan alışverişe harcasak çok mu banal oluruz?
yola çıktığımızda ellerinde gül, birbirlerine kocaman gözlerle bakan, binlerce çift görsek güzel
olmaz mıydı?
bence bu sevgililer günü tatil ilan edilmeli...
hayatı tüketiyoruz, tüketirken de eğlensek ne olur yani...

13 Şub 2009

barselona barselona

dün bir kaç arkadaş, 'barselona barselona' filmine gittik. filmdeki ilişkiler çorum gibi bir yerde çok komik ve inanılmaz geliyor...
fakat filmi sevdim ve seyrederken çok eğlendim. 'aşk tutkuya dönüşür, kafalar allak bullak olur. çözümü de yoktur. varsa bile saçmalıktır.' diye bir şey anladım ve anladığım bu şeyin işleniş biçiminden, karekterlerdeki canlılıktan da çok etkilendim.

gene de hikaye biraz sığ gelebilir ...

umarım bir ara ispanya'ya gitme fırsatım olur.

9 Şub 2009

dönüş

karneleri, takdir ve teşekkürleri dağıttım. ödül beklemeyen öğrencim arif, teşekkürü alınca, 'öğretmenim bi öpüyüm!' dedi. ben de ''hmmm...'' diye karşılık verdim.

ilk dört günü zonguldak'ta geçirdim. arkadaşımın sıcak, deniz manzaralı evi ile üç aylık bebeği can, beni rehabilite etmeye yetti.
can'ı düşününce gülümsemeden edemiyorum. öyle bir gülüşü var ki, beni deli ediyor. gözlerini yumuyor ve hiç ses çıkarmadan ağzını kocaman açıyor. marlyn monroe gibi yani. nalan'la onun bir çok durumdaki halinin fotoğrafını çektik. birileri yardım ederse çektiklerimizi kısa film haline getireceğim.

ordan hatay'a geçtim. öncül geldi. öncül'le birlikte üniversiteden arkadaşımız haluklarda kaldık. haluk'un balık yemekleri, deniz kenarında peynirli künefe, küçük bir yayla gezintisi, geceleri hırslı geçen iskambil oyunları, ünv. yıllarındaki anılara dönüş, itiraflar gibi bölümler tatilin çok güzel geçmesini sağladı.

aileme sadece beş gün ayırabildim. bu yüzden şimdi kendimi kötü hissediyorum.

şimdi çorum'dayım. her zamanki gibi çok üzgünüm. gerçi ilk günüm hep böyle geçer. sonra alışırım ama alışmak da zor. her şeye alışıyorum. yeniliklere açık değilim. ne kötü bir özellik değil mi?

demin kuzenimin gönderdiği fotoğraf makinesini kurcaladım: sony, 7.2 megapiksel. onunla bu dönem yapacaklarımı düşününce mutlu oluyorum.

beklediğim fotoğraf kursu açılsa bari...