30 Tem 2012

29 Tem 2012

28 Tem 2012

urla..

her kahvaltıda, 'yarın denize gidelim' planını yapıyorduk.böylece uzun ertelemelerle ancak 'iki hafta' sonra  saat on altıda yola düşebildik. navigasyonu da yanımıza aldık. aslında yolu biliyordum, daha önce gittiğimiz gibi, çeşme, çeşme diye tabelaları takip edecektim, urla yazan yerden de sapacaktım. aslında navi'ye ihtiyaç yoktu ve ona hiç güvenmiyordum. daha önce onu her denediğimde, 'sağa sap' diyeceğine, 'sola sap!' diyordu. yanlış komutlar beni çok sinirlendiriyordu çünkü dört yüz lira vermiştim ona. görmek dahi istemiyordum. yanlış mı yüklenmişti ne?

erhan, 'navi'yi kuralım mı?' dedi, 'gerek yok,' dedim ve gerçekten de, çeşme çeşme, deyince urla diye yazıyor, oraya da varıyorsun. vardığımızda saat beşti.


hava hala çok sıcaktı. biz de acıkmıştık. öncei gelişlerimizden bildiğimiz yerde balık ekmek, yedik.

gözüm, daha önce lokmalarımızı ağzımızdan çalmaya cüret edebilecek kadar cesur ördekleri aradı ama bu sefer yoktular. nerede takılıyorlar acaba?

yüksekçe, denizin hemen kıyısında bir masaya . oturduk. uzun uzun denizi seyrettik. ohh mis gibi. kalabalık da değil..

sıcaktan mı nedir, deniz gözüme bulanık geldi. bir tarafta yosunlar bir tarafta insanlar yüzüyordu. köpük gibi bir şeyler de vardı. acaba  insanlar mı denize işiyordu? bu yüzden mi bulanık görünüyordu? fakat umursamadık. biz de atladık denize.

su, ılıktan çok sıcak gibiydi. termal su farz edip yüzmeye devam ettik. yüzdük, yüzdüm, yüzdüm.selülitlerim erisin diye bir yılda yapmadığım egzersizleri yaptım. o gün bitecekti selülit derdi. çılgındım: aç bacakları, şimdi de yukarı aşağı yüz, nefes al, ver, tamam şimdi de..

erhan ise suda daha çok kalabilmek için çabalıyordu. konuştuğunda ya da güldüğünde kafası yavaş yavaş suya gömülüyordu. sonra hemen ayaklarını basabileceği kıyı bölgelere doğru arkasına bakmadan geri yüzüyordu. 

tekrar yanıma geldiğimde, onu rahatlatmaya çalıştım:
'bak şimdi,' dedim.'kendini kasma, rahat bırak, kastıkça batarsın. bak bana, bacaklarımı bile oynatmadan durabiliyorum. sen de yapabilirsin, düne kadar ben de öyleydim' derken erhan, ' tamam da, ben senin iki katın kadarım.' deyiverdi ciddi ciddi..

dediği şeyin anlamsızlığının farkına vardık ve gülüştük. tekrar batmaya başladığı için erhan geri döndü. ben de egzersizlere devam ettim.

akşamın karanlığında tekrar yüzmek istedim ve atladım canım denize. suyu serinlemiş,köpükler yok olmuş, bulanıklık yerini berraklığa bırakmıştı. tepede ay ve yıldızlar. denizde yalnızdım. karşımda erhan oturmuş beni seyrediyordu. 'gel!' dedim ama istemedi. omuz silktim. yüzmeye devam ettim. sarılma anında hissettiğim sıcaklığı o an hissediyordum. suyla sarmaş dolaş gibiydik. mutluluktan uçuyordum..

dönme vakti gelmişti.kafenin ikramı kahveyi yudumladıktan sonra, tekrar görüşmek üzere, arabamıza bindik. saat 21:30'du.

fakat otobanı bulmalıydım. tabelalar yön gösterir umuduyla yol almaya başladık. git git, tabela yok. şehir içinden, yani deniz kıyısından ilerliyorduk. böylece balçova'ya kadar gider ama bornova'yı bulamayabilirdim: en iyisi otoban! oradan rahat bulurum.

25 km ilerideyken ,erhan  navi'yi çıkardı, rotamızı belirledi.
kadın, dönmem üzerine emirler yağdırıyordu. ben ise,' niye döneyim yaa?'diye kuşku içindeydim. güvenmiyordum ona! ama risk almaktan başka şansım yoktu, yoksa iyice karışabilirdi.
sonuçta ikimiz de onun dediğini yapmaya karar verdik.

'yine yanlış yere götürüse allahıma vuracam, kıracam lan, umrumda değil hiç bi şey valla..' diye mırıldanıyordum. lakin bir baktık ki, biz yine urla- gelinkaya'ya geri gelmişiz. tam o sırada, erhan navi'yi aldı ve kurcaladı. sonra hiç ara vermeden, yanağıma bir öpücük kondurdu: 'yaa, ilk adresi silmemişim de  o yüzden geri getirdi' dedi.

demek ki navi nin günahı yoktu. meğer insan hatasından hep yanlış yere götürmeler..
naviye o an duyduğumuz saygı ve sevgi had sahfadaydı.

erhan yeniden kurdu. yine geri döndük, otobana çıktık. fakat ben, kısık gözlerle pis pis  erhan'a baktım.

kgs kartımızı da başarıyla kullandık, eve de vardık. saat: 23:30 idi.

21 Tem 2012

19 Tem 2012

hayat kısa


Saçma sapan ve feodal alışkanlıkların belirlediği kurallar gölgesinde hayatlarımızı sürdürüyoruz.  Bu durumdan haberdar olmamıza rağmen yine de bu ilişkilerin esiri altında debelenip duruyoruz.

Bazen durup,’ hayat kısa, o kadar da değil!’ diye kendimizi uyarsak da inandırıcı olamıyoruz.
Yalnızlık korkusu yüzünden  bunca insana katlanmamız mesela..

Kardeşimize aşırı bağlanmak, ne yaparsa yapsın onu sahiplenmek veya hayatmızda işgal ettiği yeri devam ettirmek şu kısa hayatımıza gereksiz bağlamlar katmaktan başka ne işe yarayabilir?


Sürekli kardeşinin ilgisizliğinden, saygısızlığından, kendini yalnız bıraktığından dolayı dertlenen arkadaşım erhan’a ne diyebilirim..

Bitmiş bir ilişki desem; ‘ama kardeşin kardeşle ilişkisi biter mi?’ deyiverecek diye susuyorum. Halbuki niye bitmesin? Uzun yıllar onların küskünlüklerini, birbirlerini yok saymalarını, hatta savaşlarını seyretmedik mi? Okumadık mı?

Kimseyi suçlamamalı, zira ilişki, sonuçta, yıpranmışsa biter? Peki tamir edilmez mi? Olabilir fakat bunun için kişiliğimizde büyük bir devrim yaşanması gerekir ve bu çok zor. Kimse yanlış anlamalarla; korkulara dayalı, yalanlarla dolu bir ilişki yaşamak istemez: Zordur çünkü kalıptan kalıba girmek. Fakat öyle hissediliyoruzdur ve bu hislerden  biz de sorumluyuzdur.

Yine de bu ilişkiler bizi mutlu ya da mutsuz ediyor. ‘Hayır, geleneksel bir ilşki yürütmüyorum!’ dememize rağmen hala üzülüyorsak bu durumda yapılacak tek bir şey var: O da kişisel devrim :)
Temelleri yıkmak: Kardeşler arasındaki ilişkiyi iki akraba arasında değil de iki birey arasındaki ilişki olarak yaşamak.

Sonra tekrar inşa etmek; kardeşimizi sıfırdan ele almak, yeniden tanımak, ortak beğenileri keşfetmek, birlikte eğlenmek, gurur yapmamak, özeleştiriye açık bir ilişki geliştirmek mesela.
Yalnız bırakıldım yerine, neden yalnızım demek iyi bir başlangıç olabilir sevgilim.

17 Tem 2012

yeniden merhaba

-uzun zamandır buraya bir şey yazmak içimden gelmiyordu. şu karikatür hikayesi nedeniyle bir çoşku kapladı içimi ve döndüm. özlemişim blogumu yav! soğutanlar utansın.

-tatildeyim. kâh kitap okuyor, kâh geziyorum. kilomu korumak için de spor yapıyorum. günde yarım saatlik bi yürüyüş.. yürürken radyo tiyatrosu dinliyorum ki değme keyfime.. erhan sayesinde spor bir eğlenceye dönüştü. yine mutluyum..

-izmir'deyim. artık bornova'nın en iyi okulunda çalışıyorum. bu meseleyi uzatmayayım ama çook şanslıydım. çok seveceğimi düşündüğüm yeni arkadaşlarım oldu. birinin adı da; devrim.

-yeni evimiz de pek şirin. içinde rahat ediyor, başkalarına göstermekten çekinmiyorum. hatta hafiften gurur da duyuyorum.

-ben de iyiyim ve bunu, bir zamanlar sırf onun için yazılar yazdığım, akşam yorumunu dört gözle beklediğim ancak şu an hoşlanmadığım, yazılarına da kuşkuyla baktığım birine borçluyum. bunun yanında bana kaybetmenin anlamını öğretti ki ona minnettarım.

yaşasın dönebildim!

4


3


2


yeni kariyer çalışmaları :)