27 Şub 2011

eğitim sen çorum şubesi 8. olağan kongresi'nde üzerime yürünerek engellenen konuşmam- gerekçe: kural

Arkadaşlar,
Bütün bir dünyanın küresel kapitalist mekanizmanın denetimine sokulmaya, hayatın tam anlamıyla ticarileştirilmeye çalışıldığı, emekçilerin yüzyıllar içinde kanları pahasına elde ettikleri kazanımların fütursuzca gasp edildiği bir dönemden geçiyoruz.

Türkiye de AKP’nin taşeronluğunda bu küresel harekâtın önemli bir parçası olarak sahnede yerini almıştır.

Şimdi hayati bir noktadayız. Bu nokta hayatın kapitalist aç gözlülüğe karşı savunulmasıdır.

KESK ve konfederasyonumuzun en önemli bileşeni olan sendikamıza bu yüzden çok önemli görevler düşmektedir.

Sendikamızın mücadele tarihi umut vericidir. Bu tarihi uzun uzun anlatmama gerek yok. Sizler de zaten bu tarihin bizzat parçası olarak bu salonda yer alıyorsunuz.

Ama öte yandan Türkiye’de sendikal mücadele alanının ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu açıktır.

Bu sorunlar üzerinde, şimdi her zamankinden daha fazla tartışmalıyız. Kongreler sadece kimin kaç oyla seçildiğinin belirlendiği, platformlar olmaktan çıkmalıdır. Her bir üyenin sendikanın yaşadığı sorunlar üzerine kafa yorduğu, çözüm aradığı, süreci sorguladığı bir platform olarak da kullanılmalıdır ve zaten esas olan da budur.

Ama bu gün de gördüğümüz gibi maalesef böyle bir canlılık yaşayamıyoruz burada.

Arkadaşlar,
Eğitim Sen’de yaşanan sorunları merkezi ve yerel olmak üzere iki düzlem içinde değerlendirebiliriz.

Merkezi anlamda, yasalcı-reformist eğilimlerin sendika yönetiminde süreğen bir iktidar elde etmeleri, bürokratikleşme, kariyerizm, tepeden karar alma ısrarı, faydacı- ilkesiz siyasi ittifaklar, etik olmayan pazarlıklarla kurulan yönetimler, yangından mal kaçırır gibi hazırlanan tüzükler vb etkenlere bağlı olarak bir çöküş sürecinden geçiyoruz.

Örgütümüz şeffaf değil. Örgütün politikalarında etkin olan gruplar büyük ölçüde üyelerine karşı bir ‘takiyye’ içindeler. Buna bağlı olarak bu gruplar ile üyeler arasındaki açı farkı her geçen gün artmakta ve bu durum kendini kadrolarla üyeler arasındaki yabancılaşma olarak göstermekte.

Örgüt içinde gerçek bir demokratik işleyiş artık yaşanamıyor. Her şey tepedeki grup liderleri arasında kotarılıyor, orada kurulan ittifaklara bağlı olarak, aşağıda ilişkiler düzenleniyor. Bu bağlamda sıradan bir üyenin oy’unun pek bir kıymeti kalmıyor. Seçim yapılmadan önce zaten işlerin nasıl sonuçlanacağı büyük ölçüde yukarıdakiler tarafından bağlanıyor çünkü.

Zaten sendika üyesi, eğer gruplardan birinin içinde değilse hiçbir etki gücüne sahip olamıyor.

Kendisi ancak bu kadar demokrat olan bir örgüt ne kadar bir demokrasi mücadelesi verebilir ki zaten.

Yerel anlamda yaşanan sorunlara gelince.

Özellikle Çorum’dan yola çıkarak Eğitim Sen’de yaşanan çözülmenin yerel boyutuna dikkat çekmek istiyorum.

Şubemiz, hepinizin de bildiği üzere, bir avuç insanın sendikal etkinlikleriyle sınırlı bir çerçevede hareket etmeye mahkum bir hale gelmiştir.

Eğitim Sen Çorum Şubesi, karar alma süreçlerine üyelerini katamamakta, işyeri temsilciler toplantıları düzensiz ve yetersiz katılımla yapılmakta, eylemlere yeni insanlar kazanılamamaktadır.

Üye, sendika binasına gitme gereği duymuyor. Toplantılar, eylemler, etkinlikler onu ilgilendirmiyor.

Şubemizde, üyeler ile şube yönetimi arasındaki yabancılaşma dikkat çekici boyutlardadır.

Üyelerin sendikalarına karşı geliştirdikleri kayıtsızlığın nedenlerinden biri, Çorum’a has bir takım arızalardır..

Temel problem; uzun süredir şube yönetiminde bulunan bir zihniyettir.

Şube artık belli bir sendikal duruşu temsil etmeyen bir arkadaş grubunun kontrolü altında. Daha çok günü kurtarmacı, pragmatist, liberal sol eğilimleri olan bir grup.

Bu grup kendileri dışında kimsenin karar alma süreçlerine dahil olmasına izin vermiyor. Sürece katılmaya çalışan üyeleri kendileriyle kurdukları kişisel ilişkiye göre ya içine alıyor veya dışlıyor. Bütün tartışmalar kişisel kaprisler bağlamında yaşanıyor ve tavırlar buna göre alınıyor.

Böyle dar kadrocu bir anlayıştan bütün üyeleri kucaklayan, onları sendikal sürece katan bir sonuç bekleyebilir miyiz?

Zaten gelinen noktada bugün önünüze konulan şube yönetim kurulu aday listeleri de bu yüzden rica minnetle oluşturulabildi büyük ölçüde. O kadar içe kapanıldı ki yönetim kurulu için yedi kişi bir araya getirilemiyor.

Eğitim Sen’in Çorum’da yaşadığı çözülmenin bir diğer nedeni de Şube’nin bir türlü kurumsallaşamamasıdır.

Kimin ne yaptığının belli olmadığı, bütün işlerin plansız, ayaküzeri, alelacele kotarıldığı, üyelerin sorunlarına, hep el yordamıyla çoğu zaman yetersiz kalınarak yaklaşıldığı bir yapısı var Şube’nin.

Eğitim Sen Çorum Şube’si bu haliyle güven vermiyor ve üyelerinin sendika karşısındaki kayıtsızlığının nedenlerinden biri de bu.

Tüm bunlar Eğitim Sen Çorum Şubesi’nin Çorum’daki sendikal mücadelenin yükseltilebilmesi bakımından yeniden şekillenmesinin bir zorunluluk olduğunu gösteriyor.

Arkadaşlar,
Önümüzde zor bir dönem bizi bekliyor. Daha inançlı, daha inatçı bir mücadele için örgütlerimizi yeniden tahkim etmemiz gerekiyor.

Bunun için Çorum’da da yeni bir başlangıç yapabilmeliyiz.

Ne yazık ki sendikal sorunlara dair tavırlar etrafında değil, arkadaşlık ilişkilerimize göre oy kullanmak gibi kötü bir alışkanlığımız var.

Umarım,bu kongre, sendikal politikaların tartışıldığı bir arena ve Çorum’da daha kapsayıcı bir sendika tarzının hayata geçmesi için bir fırsat olabilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Şub 2011

2011-ikinci dönem

çook hastayım; sıcak çorba, biraz ilgi, biraz inanç ve içine gömülebildiğim bir kitap ne iyi olurdu...
sınıfta idim. öğrencilerim de, ben de ikinci dönem sendromunu yaşıyoruz. uzun bir tatilden sonra yeni çalışma temposuna girecek olmamız bizi sıkıyor..

'tatilde neler yaptınız?' diye sordum ve yaren ' saçımı kestim öğretmenim' dedi. sıra arkadaşı selçuk da hiç beklemeden, 'aaa gotüne kadar geliyordu..'diye eliyle poposunu işaret ederek karşılık verdi.
sınıfım gülerken, ' kullandığın kelimelere dikkat etmelisin!' diye onu uyardım. selçuk ise aynı rahatlıkla, 'iyi de gotü yerine ne diyecem?' dedi.
gerçekten ne diyebilir ya da ne fark eder?