28 Oca 2008

hayatım hep böyle olsa...

sabah uyandığımda üzerimde deriiin bir boşluk vardı. önce gerindim, sonra pencereden dışarı baktım. her taraf bembeyazdı; ince ince yağan kar pek bir romantik geldi. içimdeki boşluğu da bu sevimli kar taneleri yavaş yavaş doldurmaya başladı...

televizyon karşısındaki yatağıma geri döndüm. pencerenin doğal manzarası eşliğinde, battaniyeme sarındım. uykuya dalmadan önce 'suskunlar'ın ilk sayfalarını düşündüm. göz kapaklarım yavaş yavaş kapanırken, 'yaşasın tatil!' diye fısıldadım...

öğleye doğru uyandım. zengin bir kahvaltıdan sonra biraz 'suskunlar' okudum. evin içinde bir iki tur attım. beNHayattayken için küçük bir çekim yaptım ve onu aradım. sevgilim beNHayattayken için ördüğüm ve sevgimi kattığım atkıyla biraz oyalandıktan sonra, fellini'nin 'tatlı hayat'ını seyrettim.

hava kararmaya başlamıştı. beNHayattayken'i özlediğimi hissettim. tekrar onu aradım.

sonra, cep telefonumdan gelen sinyal sesine kulak verdim ve gelen mesajı okudum: 'merhaba öğretmenim sizi şimdiden çok özledim.( öğrenciniz Berken KABAKçI). yüzümde beliren kocaman bir sırıtmayla günümü gün etmeye devam ettim.

geceyi de televizyon seyrederek geçirdim. bol bol çay ve kahve içtim. 'erken uyuma gibi bir derdimin olmaması ne güzel!' diyerek saatler saatleri kovaladı ve günün son saatinde durdu. şimdi yatmaya ya da film seyretmeye gidiyorum.

beNHyattayken'e sesleniyorum; öpüyorum sizi çok, iyi uykular...

24 Oca 2008

dört

1-yürüyerek gidiyorum ve geliyorum. selilütlerimde bir azalma da göremiyorum.

2- bu gün, okul dönüşü, kullanmadığım brody'nin vergisini olmayan paramla ödedim. vergi dairesinde kuyrukta beklerken, paramın yetmeyeceğinden korktum. sıram gelince önce 'ne kadar?' diye sordum. adam ise hiç cevap vermeden elini uzatarak,'ruhsat?' ve arkasından '87 ytl' dedi. ben de 'sahi mi?' dedim ve sevindim.

3-tatil başlıyor ve bu güzel günleri hep yalnız planlamak durumundayım.

4-bu gün de bir sürü kar yağdı. yağmaya da devam ediyor. ben ise gene yorgunum. her zamanki gibi erken yatacağım. çünkü erken kalkmalıyım. yarın veli toplantım da var. bir slayt gösterisi hazırladım; çocuklarını dövmemeleri ve desteklemeleri için.

14 Oca 2008

nınıını ı don't think so nınını


bu günlerde en çok bunu dinliyorum; dinlerken de çok heyecanlanıyorum. desperate hausewives dizisinin de jenerik müziği oluyor...

ismail'in talaşları

öğrencilerimle suni tahta yapmak istiyorduk. dolayısıyla cuma günü, iş bölümü yapmıştık. ismail; talaş, arif ise; tutkal ve mum, simge de karton getirecekti.

bu gün geldiklerinde, ismail talaş getiremediğini söyledi. işimizin aksamasından dolayı tam kızıyorduk ki; '' öğretmenim, yollar buz tutmuş. gelirken araba kaymasın diye babam , elimdeki iki poşet talaşı aldı ve tekerin önüne boşalttı.'' dedi.

11 Oca 2008

kedi



bunu endişeli peri için koydum.

9 Oca 2008

çalış köle!

bu günlerde 'işim başımdan aşkın' deyimi tam da beni yansıtıyor. çook yorgun ve bitkinim. çünkü; öğretmenlik mesleğinin işlevi değişti. kendimi öğretmenden çok sekreter gibi hissediyorum.
sürekli bir şeyleri kaydetmekle meşgulüz. derste ne anlatacağımı unutur oldum.

yok öğrenci bilgilerini gir, notlarını gir, performanslarını değerlendir, yok ailesi ile ilgili bilgileri gir, fiziksel gelişimini ve sosyal gelişimini izle, kaydet, başarı belgelerini hazırla, sınavlarını hazırla, sonuçlarını kaydet, etkinlik planlarını yap ve daha neler neler...

ayyy! daha bunlar aklıma gelenler.
idareciler de oturuyor. bize görev vermekle görevlendirirlmişler. kayıt yapmaktan, öğrencilerime etkili ders anlatamıyorum.
güya, müfradatı hafifletmişler. yalan! öyle ki konuları yetiştirecek zamanımız yok. ancak çok zeki olanlar bize yetişebiliyor... uygulama yapılamıyor.

bu arada öğrencilerimle havadan sudan sohbet etmeyi, evde yaptıkları hınzırlıkları dinlemeyi özledim. onlarla ilgili haberleri , ilgilerini, sınav kağıtlarından öğrenir hale geldim.

örneğin; türkçe sınavında, bir oyuncaklarını betimlemelerini istemiştim. öğrencim cem de;
'' süper oyuncak
jip, sanki gerçekmiş gibi koşarak dağları aşar, farları dünyayı aydınlatır, karanlıklar ondan korkardı, şimşek hızında dünyayı gezerdi.'' diye oyuncağını betimlemiş. güzel değil mi?

bir öğrencim de saygıner adındaki arkadaşını betimlemiş:
''saygıner arkadaşımı çok severim. uzun boyunu, parlayan gözleri, geceyi aydınlatan sözleri bana neşe veriyor. uzun boylu olduğu için onu zürafaya benzetiyorum ama bu sözüme kedi gibi alınmasını istemiyorum.'' demiş. bu arada kendisi de sınıfın en kısa boylu çocuğu olur...

çocukların yaptığı espirileri iş yoğunluğundan aklımda da tutamıyorum artık...