19 Nis 2007

yurt nöbeti

bugünlerde yurt nöbetlerim beni çok yormaya başladı.
yurtta, köylerinde okul bulunmayan 2. kademe kız öğrencileri kalıyor. sürekli ciyaklıyorlar ve mümkün mertebe seni dikkate almıyorlar. zor bir hayatları var. yurtta kalan 14 yaşında bir kız çocuğu, başkasının parasını çalmış. bunu da, yurt başkanı arkadaşının tehditleri sonucu, itiraf etmiş.
Yurt başkanı öğrenci de bize söyledi. daha önce de hırsızlık olayları olmuşmuş. şikayet edildiğinde mdr. yrd. o'nu bir güzel duvara çarpmışmış. fakat gene de uslanmamışmış. kız, 'bu işi bana başkası öğretti, şimdi bırakamıyorum, elim uzanıveriyor' ifadesinde bulunmuş. annesi ölmüş, babası da üveymiş. üvey babası kıza sürekli tacizde bulunuyormuş.
kendi ile ilgili olan bu hikayeyi rehberlik öğretmenine anlatmış. rehberlik öğretmeni de tüm okula duyurmuş.
rehberlik öğretmenlerinin, öğrencilerin problemlerini müdürlerine ispiyonlayarak çözdüğünü bilmiyordum. kız, okulun mdr. yardımcısına şikayet edildi. mdr. yrd. da kızın ıslah evine verilmesi için bir üst makama şikayet etmiş. gerekçesi 'kız, başından geçen olayları anlatırken, kendisini kötü hissetmediğini söylemesi ve 'beni yurtta taciz ediyorlar' diye şikayette bulunursa başımıza kalır, mantığıymış.
her yerde, kimsesiz olmak bir suç.

3. sınıf olan öğrencim Hanife Demir'in günlük defterinden

(orijinaldir)
12.04.2007
Sevgili günlüğüm,
Öğlen eve geldik. Annemin ayağına çivi batmış. Bize söylemedi. Sorduğumda 'Ayağıma çivi battı' dedi. Ben az kalsın ağlayacaktım. Gözlerim sulandı. Çok üzüldüm. Tahtada bir çivi vardı. Demek o çivi batmış.

13.04.2007
Sevgili kardeşim,
bu akşam babanem, dedem, kardeşim iksaniye yengemgile gittiler. Biz bu arada çok sevindik. Çünkü 'Acemi Cadı ' yı izleyecektik. Tam zamanın da açtık televizyonu. Film başladığında yayıldım kanepenin üzerine. Ayşegül'ün hastalandığına çok üzüldüm. Ama yine Ayşegül'ün ve Selim'in kazanacağını biliyordum. Yatakları serdik. Sevgi, ( günlüğünün adı sevgi) öğretmenimiz bana kızdığında sinirleniyorum.

17 Nis 2007

vefasızlık ne demektir?

bir zamanlar aile büyükleri, kabul etmiyordu kendi öz yeğenlerini. öyle ki biraz başarı gösterseler amcaları tarafından kıskanılırlardı. hiç bir zaman ne babaları tarafından, ne de aile büyükleri tarafından hak ettikleri ilgiyi göremediler. babaları kendi zevklerinin peşindeydi. uzaktan çocuklarını severdi. kolay olduğu için olsa gerek. hiç sorumluluk taşımadan, sevmek en kolaydır sanırım. kendi başlarına büyüdüler. belki farklı bir ailede büyümüş olsalardı, şimdi daha iyi bir yerlerde olacaklardı. tüm bunlara rağmen çocuklar babalarını uzaktan da olsa çok sevdiler.
anneleri, çocuklarının her zaman baba tarafına yakın olmalarını isterdi. bunun için bazen kendi kardeşlerine bile surat yapmaktan geri kalmazdı. niyetini belli ederdi. buna rağmen, ne annenin çocukları ne de annenin kardeşleri, sıkı bir ilişki kurmaktan geri durmadılar.
velhasıl, şimdi çocukların babaları ani bir tansiyon yükselmesi sonucu önce ağır bir hastalık geçirdi. hastanede uzun süre yattı. bu sıralarda tüm kardeşler yaşlı anneleriyle (hasta olmasına rağmen) başka bir memlekette yatan hasta babayı ziyaret ettiler, endişelendiler. çocukların yanında oldular.
uzun bir süre hasta yatan baba, kendi durumuna dayanamayıp, vefat eder.
vefat ettiği yer kendi memleketidir. çocukları hemen yanına koşar, fakat, kardeşler uzaktadır. çocukların yanına gitmeleri çok zordur. çünkü bürokratik işlerle uğraşmaktadırlar. izin almaları için, adamlarının olması gerekmektedir. gene de uğraşırlar. kendilerini çaresiz ve yalnız hissederler. hatta bir üstlerinin izin vermesi için hafiften ağlarlar ve küçük düşerler. çünkü çocukların yanında olmak isterler. hatta birtane kardeş, annesine ağlayarak gelemeyeceğini söyler. büyükanne buna rağmen çok kızar, çocuğunu anlamaz., azarlar.
söylediğim gibi, çocuklar çok üzgündür. kardeşlerin neden gelmediğini anlamak istemezler. çünkü baba tarafı nihayet onlara kucak açmıştır. çocuklarla birlikte ağlamışlardır. çünkü ölen kişi kendi kardeşleridir.
çocuklara para da verirler. baba tarafı daha önce, çocuklar küçükken yapmaları gerekenleri şu anki duygu yoğunluğuyla yapmaya başlarlar.
çocuklar çok mutludurlar. artık onların amcaları, halaları var. yeni bir aile olmuşlardır.
ezelden beri her halukarda yanlarında olan kardeşler bu sefer yanlarında olamamışlardır. sınıfta kalmışlardır.
öyle ise çocuklar, kardeşleri hoop atmalı, bir daha yüzlerine bakmamalı, asla asla aramamalı ve yüzlerine tükürülmeli. tu kaka olmalıdırlar. çünkü bir defa olsa da çocukların yanlarında değildiler. çocukların yanında şimdi çünkü yeni amcalar, halalar vardır; o halde amcaları sevelim, o pis iğrenç insancık olan kardeşleri silelim!

Sonuç olarak vefa sadece İstanbul'da bir semt adıymış gerçekten...

12 Nis 2007

paralarımı brody'me yedirmeye devam ediyorum...

okuldan saat 15:45'te ancak çıkabiliyorum.
dün müfettişlerin isteği üzerine, okulumun mührüyle ilgili bir evrakın akibetini araştırmak üzere milli eğitim'e uğramam gerekti. brody'mi bir sürü arabanın arasında daracık yere park ettim. çok da güzel park ettim.
milli eğitim'deki işim 10 dakika falan sürdü.
brody'nin yanına geldim. sevgiyle ve buğulu gözlerle kapıyı açmaya çalışırken, ön camda sarı renkli bir kağıt gördüm. 'acaba nedir?' dedim kendi kendime. kağıdı incelerken rakamlar gözüme çarpıyordu. idrak sürecim ağır gidiyordu ki iki basamağı birleştirdim. üzerinde 51 ytl yazıyordu. o an kafamı kaldırdım. çevreme koyu bir sessizlik hakim olmuştu. kulaklarım uğulduyordu. fakat bu durum, karşıda sırıtıp duran esnafı görmemi engellemedi.
daha önce duran arabaların hepsi gitmişti. üç araba kalmıştık: brody'm, bi wolkswagen ve bi polo ve trafik polisi.

9 Nis 2007

kayıp zamanlar

hafta sonu ankara'da idim. yani eyleme katıldım. ek ders yönetmeliğine ve diğer uygulamalara karşı çıktık. lakin, her şey saçma geldi.
bir de dilek'in müfettiş yardımcılığı sınavı vardı. biz de beNHayattayken'de kaldık. ve herkes için hayatın ne kadar zor olduğunu gördük.
kısacası; çorum zor, hatay zor, ankara zor.
eylemden çıktık.
güneşten beynim sulanmıştı. önümü zor görüyordum. çünkü güneşli havalarda gözlerimi açmakta zorlanırım. şakaklarım ve alın tarafım çok ağrır. rivayete göre bu belirtiler sinüzit'in işaretleri imiş.
velhasıl,eylemden sonra ben ve dilek sakarya girişinde bir kafeterya'da oturduk. sokak kenarındaki kafeler her zaman hoşuma gitmiştir. tembel gözlerle caddede akan insanları farkında olmadan incelerim. defile gibi nerdeyse; yürüyen herkesin sorunsuz olduklarını düşünür hafiften de kıskanırım. hepsi de nerdeyse kusursuzdur.
oturduğum yerde, güneş ışınlarının rahatsız edici etkilerinden kurtulmanın rahatlığını yaşarken ve dilek bir şeyler anlatırken, gözüm, birden gözlüklü birine takıldı. yavaş yavaş yürüyordu. elinde başka birinin eli vardı. gözlüklü arkadaş sakince bir şeyler anlatıyordu. yanındaki hanımefendi de dikkatle dinliyordu.
sandalyemde hafiften kıpırdandım. tembel gözlerle takip ettim kendilerini. iyice ilerlemişlerdi. oturduğumuz yer arkalarına düşmüştü. benim gözlerim hala onları takip ediyordu. acaba beni farketmişler miydi? çünkü görünür yerde oturuyordum.
'nerdeydim, kiminleydim, kiminle, nerde olacağım, geçmişe kaç fotoğraf ekleyeceğim' gibi düşünceler beni hüzünlendirdi. yıllar süren birlikteliğim olmuştu o insanlarla. şimdi hiç bir ilişkimiz yok. bir zamanlar birlikte güldüğüm, üzüldüğüm, heyecanlandığım kişiler bir film şeridi gibi kayıp önümden geçiyorlar.
şimdi, her zaman yanımda olacağını düşündüğüm insanlar, onlar da bir film karesine mi dönüşecek?

3 Nis 2007

uzun zaman

uzun zamandır hastayım, yorgunum ve de üzgünüm.
yani halet-i ruhiyem hiç iyi değil.
geçenlerde hatay'a gitmek istedim. fakat bir türlü izin alamadım. çünkü okulda tek öğretmenim bir de müdür yetkiliyim. dükkanımı kapatmam gerekiyordu velhasıl olmadı işte.
içimden bir şey yazmak gelmiyor, görüşmek üzere.