7 Ağu 2007

esrarengiz telefon(!)

bu sabah telefon sesiyle uyandım. telefondaki ses öyle kısıktı ki, bir telefon manyağı ile karşı karşıya kaldığımı sandım. tam mırıltı halindeki bu sesleri duymamak için telefonu kapatmak üzereyken; 'öğretmenim, öğretmenim benim kadir.' cümlesini zar zor duydum.
'ne oldu kadir, niye böyle sesiz konuşuyorsun?' dedim.
derinden gelen bir sesle 'hiç, ne zaman geleceksiniz?' dedi.
'kadir, beni aradığından annenin haberi var mı?' diye ben de onun ses tonuna uyarak zor bir soru yönelttim.
kadir sanırım şöyle cevap verdi;' tabi öğretmenim...' ve başka başka şeyler mırıldandı, telefonu kapattı.

annesi bir duysa...

6 Ağu 2007

norah jones



beğendim.

3 Ağu 2007

nezaket

hayatı berbat etmeme sanatıdır...

2 Ağu 2007

müdürüm ve çorum'dayım

yeni yıkanmış, rüzgar eşliğine bir o yana, bir bu yana savrulan saçlarımla sabah serinliğinde en sevdiğim cafe'nin yolunu tuttum. carmen'in bahçesinde, gazeteler eşliğinde çay içtim, poaça yedim. hafif, serin olan bu rüzgar da cafe'nin ikramı gibiydi. bıraksalar akşama kadar otururum.
cafe hizmetini, sabah saatlerinde doruklara çıkarıyor. herkesin elinde bir gazete ya da laptop; bir yandan işlerini yürütüyorlar, bir yandan kahvaltılarını yapıyorlar.

fakat bu gün arka masada bir grup sağlıkçı vardı ki beynimi ütülediler. çoğunluğu kadın olan bu grup bağıra çağıra sohbet ediyordu. hatta özel olabilecek bazı cümleleri etrafa duyurmaktan çekinmeyen bu teröristlerin bas halindeki kahkaha sesleri öyle bir çığrından çıktı ki, az daha kalkıp uyarma gafletinde bulunacaktım.

gaflet dedim, çünkü; o an şöyle göz ucuyla etrafıma baktım. herkes gazetesini okumaya devam ediyordu. kimsede rahatsızlık belirtisi yok gibiydi. hatta onlara bakınca bir an o masanın rahatsızlıklarını duymadığım sanrısına kapıldım.

gazeteme dönünce tekrar o salak 'ha! fa' ha! o mor kazağımı getir, tamam mı? ha! ha! ha! gördün mü o hastayı? ha ha ha'' sesleri gelmeye başladı.
1. neden kimse rahatsız olmuyordu?
2. onların yüksek sesine mi yoksa kendi altlarını çezme gayretlerine mi taktım kafayı?
3. onlar benden önce varlardı, benden sonra mı gideceklerdi?
4. onları gözlerimle uyarsam, çok mu sabırsız bir kişilik göstermiş olurum?
5. ben niye bu kadar taktım? kendi altımı mı çiziyorum, yoksa benimki başka bir tür görgüsüzlük mü?
6. ben kafayı mı yedim bu çorumlarda? bir çay daha içeyim.

borsa, çökme gayreti gösteriyor. ne yapsam acaba?

su sorunu nasıl bu duruma geldi. dünyanın en kurak yerlerinden biri olan suudi arabistan'da su hiç kesilmiyormuş. nasıl oluyor da bizde bir yaz kuraklığı ile türkiye'nin tarımı çöküyor, su kesintileri başlıyor, salgın hastalık haberleri yayılıyor...
bu arada,
'ha, ha, ha! çok açıktım ben' ve ' ben gece yarısından beri açım! ha! ha! ha!' sesleri devam ediyor.

benim en çok taktığım t.c. anayasa'sındaki, 'herkes türktür ve resmi dil,' kavramları tartışılıyor. bu beni çok sevindiriyor. değişmese bile tartışılır hale gelmesi bile umut verici bir durum. hadi bakalım, umarım, bir yere geliriz.

aha! cafe'yi işleten adam, o masaya yöneldi, bir şey diyecek galiba: 'biraz sessiz olsanıza yahu, ha! ha! ha! neyi paylaşamıyorsunuz?' bir sandalye çekti ve yanlarına oturdu. şimdi de hep birlikte: 'haa! haa! haa!'

ben en iyisi sendika'ma gideyim. oraya birgün gelmiştir. biraz da orda otururum. bedava çay da içerim.
saat; 9:30. acaba taylan sendika'yı açmış mıdır?

yürüyelim biraz gaffur...