31 May 2006

sıkışmış, kendini hapishanede hisseden bir öğretmen

tayinim yine çıkmadı. gelecek yıl da çorum'dayım. bu yılı o kadar zor geçirdim ki gelecek yıl ne olur bilemiyorum.
gitmenin hiç bir yolu yok. sıkıştım kaldım. o kadar bunaldım ki yer değiştirmem gerekiyor.
(zorla, bir çeşit baskıyla çalışacaksın ve verimli olacaksın.)
stajer olan izmir merkezde görev yaparken 10 yıllık öğretmen doğu illerinde köylerde çalışıyor. haksızlık diz boyu. yıl içindeki açıkları, biz gibi köylerde çürümüş öğretmenlerle değil de torpilli olanlarla, yeni mezun öğretmenlerle kapatacaklar. sendikanın bir şeyler yapması gerekiyor.
gelelim beni en çok yaralayan konuya. izmir ve muğlaya rahatlıkla tayinimiz çıkabilirdi. her şey bir imzaya bağlı olabilirdi. fakat hiç bir zaman düşünülmedi. nezaket olsun diye akıldan bile geçmedi.
tayinden çok 'gerçek' beni üzüyor. o da öylesine arkadaşlığımız.
ihtiyaç bile duyulmuyor. belki de izmir ya da muğla bize layık görülmüyor. bir çok çiftin arkadaşlarını yanlarına çekmek için yaptıklarını duyduğumda, yüzüm kızarıyor. sürekli şu soruyla karşılaşmak beni çok üzüyor:
- arkadaşlarınız neden sizi yanlarına çekmiyorlar? bunları yazarken içim acıyor.
-para kaybedilmiyor.
-zaman hiç kaybedilmiyor.
kaybedilen şey ise samimi sandığımız arkadaşlığımız...
izmir diye sayıklamamı sağlayan arkadaşımın, cesaretini benim için kullanmaması,beni derinden yaralıyor.

22 May 2006

görevimiz tehlike-3

özdoğanlar sinemasının 5. salonu açıldı. filmi orda izledim.
tom cruse'u aksiyon filmlerinden çok romantik filmlerde görmeyi tercih ederim. gerçi o'nun varlığı bir aksiyon filmini bile romantikleştirebiliyor.
bombalar havada uçuşuyor, silahlar hiç susmuyor, arabalar birbirine giriyor. fakat şiddet kelimesi hiç aklına gelmiyor. güzel bir şarkıyı dinler gibi filmi izliyorsun. hiç yormuyor. bir anlam çıkarmak zorunda değilsin.
yani diyeceğim o ki; tom cruse şahane idi. özellikle sevgilisinin öldüğünü sandığı anda gözlerinden dökülen o güzelim göz yaşlarına hasta oldum. allahım...

tayin zamanı

her yılın bu zamanları strese girerim. bu allahın çorum'undan artık kurtulmam lazım derim. o güzelim izmir hayallerine dalarım.
bir yandan da yeni bir yere gitme fikri beni korkutur. zira ben alışkanlıklarına bağlı biriyim. yeni kişiliklerden, olası olaylardan, yeni duygulardan korkarım. içren içe, izmir'in vaatlarinden kuşku duyarım. bir an çorum bana, yaşayabileceğim en güzel yer, gibi gelir.
yanı başımda sinema, tansaş, metropol, park, apartmanlar, şehirdeyim duygusu var. komik ama köylerde çalışırken bunlar senin hayallerin oluyor. ne yapmalı?
şimdi internete girmeli ve çalışacağım köyleri seçmeliyim.

19 May 2006

kabak

adıyaman oyunlarını öğrendim.
dün çorum devlet tiyatrosu'nda artvin ve çorum ekipleriyle birlikte gösteri yaptık.
çok heyecanlıydım. bir süre uzak kalmıştım çalışmalardan ve sadece üç prova almıştık. gösteri sırasında hata yaptıktan sonra işaret parmakları ile gösterilip, ''işte o salak!'' diye gülünme ihtimalini aklımdan çıkaramıyordum.
böylece dün gece tuhaf, çok konuşan, şuna buna ''sonraki hareketi bana fısılda'' diye sayıklayan biri oluverdim.
gösterimizin finalinde yani 'hey!' dediğimiz yerde taşıdığımız kabakları yatay tutmamız gerekirken ben, dik tuttum kabağımı. yanımda duran arkadaşım 'kabağı yanlış tutuyorsun' diye fısıldadı. ama artık olan olmuştu:
yılmaz morgül'ün deyimiyle, "ama ben böyleyim, böyleyiim," diye geçirdim içimden...

16 May 2006

kanlı pazar

diyarbakır olaylarını yeni okumuşken ve ürperirken, 1972'de çekilen kanlı pazar'ı dün seyrettim. devletler var olduğu sürece bu 'kanlı pazarlar' bitmeyecek.

incecik dizdin bizi zaman,

gezdin tozdun aman aman
sazdın sözdün aman aman
giderek üzdün bizi, zaman

12 May 2006

battım

borsa sürekli düşüyor!

10 May 2006

iyi ki varsın express!

vlademir: gidelim mi?
estragon: hadi gidelim
(kıpırdamazlar)
vlademir: hadi gidelim.
estragon: gidemeyiz.
vlademir: niye?
estragon: godot'yu bekliyoruz.
samuel beckett yüz yaşında!

7 May 2006

kitap kampanyası









tıkla büyüt

ERİNÇ

Nedir bir anda yıkayıp arındıran ruhunun isini,
Az önce gökyüzünü kapatan
Kararmış bir bulut gibi değil miydi?
Nereye kayboldu o bayağı kurtçuklar
Bir ağaç gibi gövdeni kemirip duran.
Unutturan bu mu yoksa :
Bu kızıl ve yer yerde sararmış bir örtüyle bezeli bağlar,
İçsel bir zenginliğe yol alan şu patika
Belli belirsiz içe dolan bu çam kokusu...

Uzanıp yatsam onların arasında ,
Yaşlı bir kütük devrilmiş uyur gibi.
Çürüyerek parça parça dağılsam toprağa,
Doğanın göksel ezgisini duyarak.
Bütün sızılarım diner mi o zaman?
Susar mı zonklamaya yazgılı
Bu çan kulesi...
Sen ey acım!
Yunus’un dinginliğini bul,Eyüp’ün sabrını.
Sen huzursuz yüreğim!
Mutlu koylarına sığın hayatın.
Kim bilir kavuşturur belki bu sıcaklık
Eski haline,
Uyuşup kalan seni.
1998-Yalçın Işık

datça katilleri

geçen yaz datça'ya, yaz tatiline gittik. dört arkadaştık. bu arkadaşlardan iki tanesi blog sitelerinde datça tatilini ''bölüm bölüm'' anlatmaya başladılar. şimdi onlara sesleniyorum:
-siz bölüm bölüm yazarsanız, biz de bölüm bölüm yazarız. bu da sizin için hiiç iyi olmaz. kendi iyiliğiniz için susun! allaah'ın iki kasıntı adamı!

6 May 2006

tacizin boyutu

şu an burda oturmuş yazı yazarken kimbilir kaç insan tacize uğruyordur. düşündükçe kanım beynime sıçrıyor ve çok korkuyorum.
dün, birinci sınıf öğretmen arkadaşım beni aradı. çok üzgün bir hali vardı. her buluşmamızda sürekli bahsettiği öğrencisinin,7. sınıfa giden bir erkek öğrenci tarafından taciz edildiğini anlattı. tüm okul öğretmenlerinin haberi olmasına rağmen kendisine, olay yayılmasın diye, haber verilmemiş.
7. sınıf çocuğu o'nu parayla kandırıyor ve tehdit ediyormuş. işini yaparken de sürekli küfür ediyormuş. arkadaşım bu kadar ayrıntıyı diğer öğretmenlerden öğrenmiş.
müdür 'bu olayı büyütmeyin' demiş. öğle iğrenç ki durum.
bu olayı öğrendim ve çok korktum. hemen kapıları kilitledim. ışıkları söndürdüm. korktuğum şey, 7. sınıf çocuğunun psikolojisi ile müdürün tepkisi idi.. bu olaylara o kadar alışmış ki... kendisinin de böyle bir anısının olabileceği aklıma geldi.
ne diyebilirim? kurban olan iki çocuk var. herkes de onların yapacaklarını seyrediyor. çevredekiler de konuşmak için, onları malzeme yapıyorlar. en fazla evine gidip oğlunu, kızını saklar ya da kulağını çeker, tahtaya vurur,'' allah korusun!'' der. 'öteki' olarak gördüğü bu olayda kendisini hiç sorumlu hissetmeyecek.
arkadaşım, olayı ortaya çıkarmayı düşünüyor. fakat o'na kimse destek çıkmayacak. korkunç olan başımıza bir şey geldiğinde yalnız kalacak olmamız, bir çocuk olsak bile.
babası bile bu durumdan utanacağı için arkadaşıma destek çıkmayacak. zira
siz kimseyi ilgilendirmiyorsunuz. herkes kendisi ile ilgileniyor.

5 May 2006

okulumu seviyorum ben

birleştirilmiş sınıflı okullar yavaş yavaş kapatılıyor. benim okulumun da kapatılma ihtimali var. buna çok üzülüyorum. çünkü sonunda bu okula alıştım. alışmaktan öte seviyorum.
her zaman bardağın boş kısmına bakan ben; birleştirilmiş sınıflı okulların, sosyal ilişkiler bakımından yararlı olduklarına inanıyorum.
benim sınıfımda küçüklü büyüklü 21 öğrenci var. birbirlerine ağaey, abla' diye hitap ediyorlar. küçük bir toplum örneğini sergiliyorlar. rekabet duygusu fazla yok. küçükler dayanışma içinde, birbirlerini koruyorlar. büyüklerle akranları gibi ilişkiler geliştiriyorlar. bunun yanında saygı da duyuyorlar. büyükler de küçüklere yardım ediyor, kendilerini sevdirmek için yarışa giriyorlar.
çok gürültü olmuyor. birbirlerini denetliyorlar.
fakat birleştirilmiş sınıflı okulların, yoğun olan müfredatı yetiştirememe gibi olumsuz bir tarafı da var. sınavlarda diğer okullarla eşit şansa sahip değiller.
geçen gün birleştirilmiş sınıflı okul öğretmenlerini toplantıya çağırdılar. çağırma sebebleri de, 2006-2007 öğretim yılında okutulacak olan kitap seçimlerinin nasıl yapılacağını anlatmaktı.
ben de toplantıya gittim. tanımadığım üç adam kitap seçimi ile ilgili bilgiler verdi. bu sırada ortada oturan adamın telefonu çaldı. yanda oturan adamlar bizlere bir şeyler anlatırken, adam telefonla bi şeylerin tarifini veriyordu. zaten kızgın, dalgın, yorgun olan ben adama ters ters bakmaya başladım. çünkü; diğer adamların dediğini duymuyordum.içten içe o'na kızarken, iyice dalmışım.
karşımdan gelen bürokratik bir ses beni kendime getirdi:
-serpin b.s.i. okulu öğretmeni kim? bu ses gıcık olduğum kişinin sesi ve milli eğitim müdür yard. idi. ben hem telaşla, hem de kızdığımı belli etmek gibi bir dertle:
- benim! dedim. adam önündeki kağıda bakarak:
- serpin b. s. okulu kapanacak,dedi. ben sanki yüzüme bir tokat yemiş gibi O'na baktım.telefon olayını anında unuttum.refleks sonucu ortaya çıkan her zamanki sorumu O'na da yönelttim:
_niye?
Mdr. yrd:
- çünkü; birinci, ikinci, üçüncü sınıf öğrencilerinizin toplam sayısı 10 sayısını bulmuyor, dedi.
ben artık düşünmekten vazgeçtim. ortada kalmış bir hisle:
-10 yaparım ben, dedim. toplantıdakiler gülünce kırdığım potu anladım.
adam gözlüklerinin üstünden bakarak, gerçek olmayan sayıları vermememiz gerektiğini söyledi ve küçük bir nutuk attı.
okulum kapanırsa, beni nereye verecekleri belli değil. bu da korkutuyor tabi. ertesi gün bir üst yazı ile okulumun sayısını iki arttırıp, mdr. yard.na verdim.atmasyon bir sayı olduğunu bilmesine rağmen; bir şey söylemedi.sadece sırıttı... sanırım okulun kapanmasını kendileri de istemiyor.
küçücük çocukları annelerinden babalarından ayırmak ve soğuk yurt odalarına tıkmak bence aptallıktan başka bir şey değil.
öğretmenin artada kalması da adil değil.