25 Ara 2005

organize işler


dün, uzun zamandır beklediğim organize işler filmini seyrettim. sinema çok kalabalıktı. çok eğlendim. içten kahkahalarla izledim. yanımda arkadaşım dilek'in de kahkahalarını duyuyordum. o da beni ayrıca neşelendirdi. bir filmin küçük çorum insanlarını bu kadar mutlu etmesi beni şaşırtıyor. günümüzü kurtaran bir filmdi. yönetmen ve oyuncu arkadaşlarımlan gurur duydum.
fakat; sabah internet üzerinden eleştirileri okuyunca büyü biraz bozuldu. neymiş yılmaz erdoğan biraz dağıtmış, yok diyalogların çok olması, gereksiz yere rol dağıtması tiyatral bir hava vermişmiş. katılsam da bu eleştirilere sorunlu,keş çorum grubunun,'çorumda yaşayan eğitim senli öğretmenler'in bir gecesini kurtardı.
film de ilkler bakımından müthiş yanları da vardı. lütfen hakkını yemeyelim. nacizane blog sitemi sinema com üyeleri yazılarıma yorum yazsalar da kendimi bi şey sansam di mi?

22 Ara 2005

anahtar 3

çok hastayım. yanımda arkadaşım songül var. bu hafta iki defa anahtar olmadığı için dışarda kaldım. çok salağım diye düşünürken başka salakların da olması beni rahatlattı. çünküü, sevgili arkadaşım songül de anahtarını, çocuklara kitap dağıtma heyecanıyla, okuldaki dolabının üstünde unuttu. yaşasın! heey! tek değilim. şimdi o dışarda.ehi.
ama ben yine de hastayım. anahtar yüzünden bir saat dışarıda kalmanın sonucu.

11 Ara 2005

temizlik

beş gündür hafta sonunu hayal ediyordum. okan bayülgen, cnbs'deki filmler, tembellik, belki kitap, güzellik bakımları diye planlamıştım. fakat maalesef hiç biri olmadı. cumartesi panel günümü bitirdi. akşam geldiğimde bitkindim. uyanık kalmak için kahve üstüne kahve içtim. ama nafile, hemencecik uyudum. pazar günü ise tüm gün temizlik yapmak zorunda kaldım.
acı çektim. çünkü''zira diyenler de var'' boşa geçmiş zaman. temizlikçi tutsam, evde kayda değer temizlenecek eşya yok. diyeceğim o ki; öğretmen hem kendini geliştirsin, hem güzel kalsın, hem mutlu olsun, hem temizlik yapsın; mümkün değil. özellikle ilköğretim öğretmenleri köylü kalmaya mahkum.
hafta içinde bir köydeki insanlarla, bir de erhan'la uğraşıyorum. hafta sonu ya eylem(in-san-ca bir-yaşam is-ti-yo-ruz, di-re-ne, di-re-ne ka-za-na-cağız!) ya da temizlik. zamanla kıyafetlerim değişti. önemsiyemiyorum artık. çünkü köyde en güzel giyinen benim. her ne kadar kimsenin yüzü açık değilse de.
her neyse evi pırıl pırıl ettim ehi...

6 Ara 2005

öğrenci halleri

şu öğrenciler... bazen onlara hasta oluyorum. özellikle 1.sınıflara. onların nasıl desem; doğallıkları, büyümüş de küçülmüş halleri vs.
bu gün 1.sınıf hüseyin sabah erkenden kalkmış annesine '' okula erken gitmeliyim, öğretmenimle nöbetçiyim çünkü'' demiş. saat 7.30 da okulda olmuş. onun kahramanıyım ben. hangi meslekte kendinizi bir kahraman gibi hissedebilirsiniz?
her neyse, hüseyin erken geldikten sonra, sınıfı sulamış toz kalkmasın diye tabi. ben tabi geç gelmiş oluyorum ona göre. masayı düzenlemiiş, çiçekleri sulamıış, tahtayı silmiiş ve masama küçük bir elma bırakmış. gülser diye diğer 1. sınıf öğrencisi de ona yardım etmiş.
beslenme tenefüsünde '' bana hiç yardım etmiyorsun!'' dedi hüseyin bana.benim başka işlerim olduğu için diğer büyük öğrencileri, yardım etmeleri konusunda, görevlendiriyordum. o böyle deyince ben de küçük şişesini alıp sınıfı suladım. o da mutlu oldu.(sınıfımız 21 kişi. nöbetçi listesinde 1 kişi yalnız kalıyordu. bu yüzden son kalan öğrenci ile kendimi yazdım.)
4. ssınıflardan bir öğrenci adı hatice,rüyasını anlattı. rüyasında;benim öldüğümü, gözlerimin kırmızı ışık yaydığını, benden çok korkmalarına rağmen yanımda oturmak zorunda kaldıklarını anlattı. yaa ya. gerçekten bazen kendimi kaybedip öyle bir sinirleniyorum ki anlattığından belki daha korkunç oluyorum. kısacası hiç istememe rağmen, onları yemek üzere mezarından kalmış bir canavar oluyorum. ya da bir köpek, hırr...
been bir kahramanım! film gibi ehii.

2 Ara 2005

bekarlığa veda partisi

öğle arası köyde bir düğün öncesi eğlence evine gittim.geleneklerine göre gelin, bekar arkadaşları ile birlikte son defa eğlenirmiş.
içeri geçtim. bir sürü küçük kız. fakat o kadar hamaratlar ki, onların yanında ben küçük kaldım. büyümüş de küçülmüş gibiydiler. hepsinin üstünde; uzun etek- büluz ve başlarını örttükleri tülbent vardı. dünyadan habersiz kendilerini sıkarak, oynuyorlardı. yaşları küçük ama evlenmeye hazır bir durumları vardı. başka seçenekleri yok tabi.
küçük dünyalarının olması bir saflık gibi hoş görünebilir ama ürkütücü bir tarafı da var aynı zamanda. neyse bu konuya hiç girmeyeyim en iyisi...
1. sınıf öğrencilerimden bir tanesi, onlara bir cümle yazdırırken, yanıma gelip''sınıfı susturur musun?'' dedi. ben de''peki(!)'' dedim şaşkınlıkla. sınıfı da susturdum.
bir de bu gün 'beş duyu organımız' konusunu işlerken 'burnumuzla neleri fark ederiz?' diye sınıfa sordum. çoğu 'kokunuzu öğretmenim' diye cevap verdiler. kokumu fark etmeleri hoşuma gitti de o yüzden anlatıyorum. başka da bi şey yok anlatacağım...