23 Haz 2009

...yok ki senin bir yedeğiin...



...ken-dimi bunun için mi yoracam ben...
hafta sonu nalan'ın, oğlunun ilgisini çekmek için, mırıldandığı nil karaibrahimgil'in 'seviyorum-sevmiyorum' şarkısına hasta oldum. sürekli onu mırıldanıyorum;
...kal-bimi bunun için mi kıracaam ben..

bence çok neşeli ve umut dolu...

9 Haz 2009

ağlamak

'na'ber?' sorusuna en çok şu cevabı vermekten hoşlanıyorum: ' ayy, bugün çok yoğunum...'


okulun son günlerini yoğun geçirmekten dolayı mutluyum. kafamdaki takıntıları düşünecek zamanım olmuyor.


erhaNBey sayesinde sınıfça çok güzel, tek sayılık bir dergi çıkardık. burdan erhanbey'e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor, önünde eğiliyoruz...


gene de içimde garip bi hüzün var. bir çeşit mazoşizm herhalde. bunu nerden kaptığımı düşünüyorum da hep annem geliyor aklıma.


ilkokul zamanlarımdı. annemi ne zaman yalnız görsem, onu kendi kendine, uzun arap havalarını mırıdanırken ve hafif ağlarken bulurdum. bazen gizlice dinlerdim. o kadar içten söylerdi ki ben de kendi kendime ağlar, ne için ağladığımı da bilmezdim. başkalarıyla tartıştığında, siniri geçince gene o içten ve yakıcı ağlamaları başlardı. bazen ona eşlik de ederdim.


evden biri ayrılacak olsa, yapaylıktan uzak, öyle masum bir acı yaşardı ki etraftaki yabancı kişiler bile annemin o sessiz ve içten ağlamasına dayanamaz, ağlarlardı.


evden, okul için ayrılma zamanım geldiğinde, annem etkili ağlama bakımından doruğa ulaştı. sonuçta ben de 15 saatlik yolu ağlayarak geçirirdim. burdur'a varana kadar 2 kilogram verirdim. hep onun yüzü aklıma gelir, bi daha göremeyeceğimi zannederdim. bu arada, bence annem çok güzel bir kadın olduğu için ağlamak ona çok yakışırdı.


ergenlik dönemimde, onu dinlemeye başladım: hayatında hep haksızlığa uğradığını, kendi ailesinin ona yeterince değer vermediğini, kocasının (babamın) zannettiği ve istediği kişi olmadığını, sürekli hayal kırıkları yaşadığını, çok emek vermesine rağmen çocuklarının istediği yerde olmadıklarını, 13 yaşından beri çok çalıştığını fakat karşılığını alamadığını, anlatırdı ağlayarak.


bana göre de bunların hepsi çok doğruydu. bir de öyle güzel bir dil ile kendini tasvir edişi vardı ki içimi delerdi. bazen bu kadar acıya nasıl dayandığını ve nasıl hasta olmadığını düşünürdüm.


30'umdan sonra evimizin diğer üyelerinin, benim kadar olmasa da, aynı etkide kaldıklarını, hatta abilerimin, arabistan'da çalışırlarken, annemin onlar için doldurduğu kasetleri pek dinleyemediklerini, dinlediklerinde morallerinin çok bozulduğunu öğrendim: neredeyse almanların 'lili marleyn' şarkısının yarattığı etki gibi...


her yaptığım işte, her okuduğum romanda, her aldığım eşyada annemin yüz halini görür, ona yaptığım işin hesabını, sırf üzülmemesi için, verirdim. hala da öyleyim...


şimdi ise kendini tasvir ederken ağladıklarını hissettiğim öykülerden, romanlardan ya da filmlerden kaçıyorum. annemin de ağlamasına dayanamıyor, ona çok kızıyorum.

tüm acıların, haksızllığın, yalnızlığın sadece kendisi için yaratıldığınına ınanmak, dünyadaki kahramanın kendisi olduğunu düşünmekten başka bir şey değil, sanırım...


şimdi ise annemin mirasını ben aldım gibi. fakat benim gibi, her ne şekilde olursa olsun, kendine ağlayanlara dayanamıyorum... kendime ağlarken, başkasına da ağlamak kaldırılamayacak kadar ağır oluyor.


lütfen ağlamayın, ağlamak yerine küfredin!