3 Ara 2007

akşama doğru, şöyle bir yürüyeyim dedim. özellikle müstakil evlerin olduğu sokaklardan geçmeyi tercih ettim. burnuma bazen yemek kokuları, bazen de yeni yanmaya başlamış olan kömür kokusu geldi.

kömür kokusu bana gençliğimi hatırlattı. ilk defa üniversiteye gittiğimde tanımıştım kömürü ve kokusunu. çünkü bizim oralarda kömür yakılmazdı. kışları sert geçmediğinden, odun tercih edilirdi.
akşam üzerleri, güneşin solgun ışınları eşliğide, o kıraç dağların çevrelediği burdur sokaklarında yürürken tanımadığım kömür kokusu, bulunduğum yere ne kadar yabancı olduğumu hissettirirdi. annemi özlerdim o zaman.

şimdi de kömür kokusu, bu leblebi diyarında ne kadar yalnız olduğumu hissettirdi tekrar.

1 yorum var:

endiseliperi dedi ki...

ben de yatılı okulda okurken, o, azıcık harçlığımla, bir avuca sığacak kadar olan beyaz leblebiyi şeffaf poşete koyup satarlardı da ondan alırdım. zaten pek sevmediğim, kolay çiğnenen, pek öyle tıkırtısı, dişinize çok sert gelme riski olmayan sarı leblebiyi satmazlardı. dersime çalışırken o sert leblebi tanesini yumuşayıncaya kadar ağzımda tutar, ara sıra, çiğnenecek kadar yumuşamış diye yoklardım dişimde.

belki herkesin hüzünlü bir leblebi hikayesi vardır.

sevgiler.