19 Tem 2012

hayat kısa


Saçma sapan ve feodal alışkanlıkların belirlediği kurallar gölgesinde hayatlarımızı sürdürüyoruz.  Bu durumdan haberdar olmamıza rağmen yine de bu ilişkilerin esiri altında debelenip duruyoruz.

Bazen durup,’ hayat kısa, o kadar da değil!’ diye kendimizi uyarsak da inandırıcı olamıyoruz.
Yalnızlık korkusu yüzünden  bunca insana katlanmamız mesela..

Kardeşimize aşırı bağlanmak, ne yaparsa yapsın onu sahiplenmek veya hayatmızda işgal ettiği yeri devam ettirmek şu kısa hayatımıza gereksiz bağlamlar katmaktan başka ne işe yarayabilir?


Sürekli kardeşinin ilgisizliğinden, saygısızlığından, kendini yalnız bıraktığından dolayı dertlenen arkadaşım erhan’a ne diyebilirim..

Bitmiş bir ilişki desem; ‘ama kardeşin kardeşle ilişkisi biter mi?’ deyiverecek diye susuyorum. Halbuki niye bitmesin? Uzun yıllar onların küskünlüklerini, birbirlerini yok saymalarını, hatta savaşlarını seyretmedik mi? Okumadık mı?

Kimseyi suçlamamalı, zira ilişki, sonuçta, yıpranmışsa biter? Peki tamir edilmez mi? Olabilir fakat bunun için kişiliğimizde büyük bir devrim yaşanması gerekir ve bu çok zor. Kimse yanlış anlamalarla; korkulara dayalı, yalanlarla dolu bir ilişki yaşamak istemez: Zordur çünkü kalıptan kalıba girmek. Fakat öyle hissediliyoruzdur ve bu hislerden  biz de sorumluyuzdur.

Yine de bu ilişkiler bizi mutlu ya da mutsuz ediyor. ‘Hayır, geleneksel bir ilşki yürütmüyorum!’ dememize rağmen hala üzülüyorsak bu durumda yapılacak tek bir şey var: O da kişisel devrim :)
Temelleri yıkmak: Kardeşler arasındaki ilişkiyi iki akraba arasında değil de iki birey arasındaki ilişki olarak yaşamak.

Sonra tekrar inşa etmek; kardeşimizi sıfırdan ele almak, yeniden tanımak, ortak beğenileri keşfetmek, birlikte eğlenmek, gurur yapmamak, özeleştiriye açık bir ilişki geliştirmek mesela.
Yalnız bırakıldım yerine, neden yalnızım demek iyi bir başlangıç olabilir sevgilim.

0 yorum var: