Saçma sapan ve feodal alışkanlıkların belirlediği kurallar
gölgesinde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Bu
durumdan haberdar olmamıza rağmen yine de bu ilişkilerin esiri altında
debelenip duruyoruz.
Bazen durup,’ hayat kısa, o kadar da değil!’ diye kendimizi
uyarsak da inandırıcı olamıyoruz.
Yalnızlık korkusu yüzünden bunca insana katlanmamız mesela..
Kardeşimize aşırı bağlanmak, ne yaparsa yapsın onu sahiplenmek
veya hayatmızda işgal ettiği yeri devam ettirmek şu kısa hayatımıza gereksiz
bağlamlar katmaktan başka ne işe yarayabilir?
Sürekli kardeşinin ilgisizliğinden, saygısızlığından, kendini yalnız bıraktığından dolayı dertlenen arkadaşım erhan’a ne diyebilirim..
Bitmiş bir ilişki desem; ‘ama kardeşin kardeşle ilişkisi
biter mi?’ deyiverecek diye susuyorum. Halbuki niye bitmesin? Uzun yıllar
onların küskünlüklerini, birbirlerini yok saymalarını, hatta savaşlarını seyretmedik mi? Okumadık mı?
Kimseyi suçlamamalı, zira ilişki, sonuçta, yıpranmışsa
biter? Peki tamir edilmez mi? Olabilir fakat bunun için kişiliğimizde büyük bir
devrim yaşanması gerekir ve bu çok zor. Kimse yanlış anlamalarla; korkulara
dayalı, yalanlarla dolu bir ilişki yaşamak istemez: Zordur çünkü kalıptan
kalıba girmek. Fakat öyle hissediliyoruzdur ve bu hislerden biz de sorumluyuzdur.
Yine de bu ilişkiler bizi mutlu ya da mutsuz ediyor. ‘Hayır,
geleneksel bir ilşki yürütmüyorum!’ dememize rağmen hala üzülüyorsak bu durumda
yapılacak tek bir şey var: O da kişisel devrim :)
Temelleri yıkmak: Kardeşler arasındaki ilişkiyi iki akraba
arasında değil de iki birey arasındaki ilişki olarak yaşamak.
Sonra tekrar inşa
etmek; kardeşimizi sıfırdan ele almak, yeniden tanımak, ortak beğenileri
keşfetmek, birlikte eğlenmek, gurur yapmamak, özeleştiriye açık bir ilişki
geliştirmek mesela.
Yalnız bırakıldım yerine, neden yalnızım demek iyi bir
başlangıç olabilir sevgilim.
0 yorum var:
Yorum Gönder