9 Oca 2008

çalış köle!

bu günlerde 'işim başımdan aşkın' deyimi tam da beni yansıtıyor. çook yorgun ve bitkinim. çünkü; öğretmenlik mesleğinin işlevi değişti. kendimi öğretmenden çok sekreter gibi hissediyorum.
sürekli bir şeyleri kaydetmekle meşgulüz. derste ne anlatacağımı unutur oldum.

yok öğrenci bilgilerini gir, notlarını gir, performanslarını değerlendir, yok ailesi ile ilgili bilgileri gir, fiziksel gelişimini ve sosyal gelişimini izle, kaydet, başarı belgelerini hazırla, sınavlarını hazırla, sonuçlarını kaydet, etkinlik planlarını yap ve daha neler neler...

ayyy! daha bunlar aklıma gelenler.
idareciler de oturuyor. bize görev vermekle görevlendirirlmişler. kayıt yapmaktan, öğrencilerime etkili ders anlatamıyorum.
güya, müfradatı hafifletmişler. yalan! öyle ki konuları yetiştirecek zamanımız yok. ancak çok zeki olanlar bize yetişebiliyor... uygulama yapılamıyor.

bu arada öğrencilerimle havadan sudan sohbet etmeyi, evde yaptıkları hınzırlıkları dinlemeyi özledim. onlarla ilgili haberleri , ilgilerini, sınav kağıtlarından öğrenir hale geldim.

örneğin; türkçe sınavında, bir oyuncaklarını betimlemelerini istemiştim. öğrencim cem de;
'' süper oyuncak
jip, sanki gerçekmiş gibi koşarak dağları aşar, farları dünyayı aydınlatır, karanlıklar ondan korkardı, şimşek hızında dünyayı gezerdi.'' diye oyuncağını betimlemiş. güzel değil mi?

bir öğrencim de saygıner adındaki arkadaşını betimlemiş:
''saygıner arkadaşımı çok severim. uzun boyunu, parlayan gözleri, geceyi aydınlatan sözleri bana neşe veriyor. uzun boylu olduğu için onu zürafaya benzetiyorum ama bu sözüme kedi gibi alınmasını istemiyorum.'' demiş. bu arada kendisi de sınıfın en kısa boylu çocuğu olur...

çocukların yaptığı espirileri iş yoğunluğundan aklımda da tutamıyorum artık...

2 yorum var:

endiseliperi dedi ki...

heh heee, çok iyiymiş. kedilerin alıngan olduğunu nasıl biliyor? bizim kedi, tina, dün akşam oyun havasındaydı ama bizde pek enerji yoktu. onu şımartmadığımız için küstü, arka odalarda takıldı. "yaw, gel tina, takıl şurda," dedik ama, alınganlığı had safhadaydı, dinletemedik sözümüzü. şimdi de bizim yatakta uyuyor, bir iki kez yatağı toplamak için hamle yaptım ama gözlerini açıp, öyle korkunç baktı ki, "aa çok yorgunsun bugün demek, yat, uyu tina'cığım," deyip bıraktım yatağı filan.

bizim eğitim koşullarımız, yeni getirilen sisteme uygun değil ki. şu performans ödevini, derslerden, sınav için test çözmekten vakit bulursak, önceki akşam alelusül internet'ten bulup, veriyoruz öğretmene. okuyor mu, pek emin değiliz. mahler'in hayatını yazdık mesela, 90 vermiş. neden not kırdı, hangi açıklamayı eksik buldu, anlamadık. atakan dedi ki, "resmi az kullandık, belki hoşuna gitmemiştir bu." ben eğitim sistemimizden de, öğretmenlerden de, öğrencilerin okula yaklaşımından da hoşnut değilim. bir bilgilenme, hayata hazırlanma süreciyle filan alakası yok. her şey göstermelik, her şey hızlı, her şey saçma.

sizin öğrencilerin oyuncak tariflerine bayıldım:)

çok kolay gelsin. sevgile.

albatroslar dedi ki...

O çocuklara benim selamımı söyle lütfen...