17 Şub 2009

gözdem




3 yorum var:

endiseliperi dedi ki...

öyle mi!benim için o, sevdiğim arkadaşlarımdan biri. oturma odasına yaklaşacak kadar bile evin içinde düşünemediğim (hele hele yatak odasında hiç düşünemediğim)sevimli arkadaşım. şehrin tuhaf yerlerinde (soğuk bir öğleden sonra doklarda mesela -orada benim ne işim varsa-, terkedilmiş devasa bir binada bir aşağı bir yukarı yürürken -burada da ne işim olduğunu çözemedim-)karşıma çıkıveriyor, beni görünce o müthiş dalgınlığından kurtulup hızlı hızlı anlatmaya başlıyor, (ki bu sırada da oturmuyoruz da geniş, sessiz bir caddede hızla yürüyoruz). benim anlatacaklarıma karşı sabırsız ve ilgisiz (onu algılama biçimimden hoşlandığı için bana tahammül ettiğinden şüpheleniyorum. yoksa tamamen ayrı dünyaların insanlarıyız...) bu arada bir bakmışım o da bir yan sokağa sapmış, hoşçakal, diyor. bir daha nerede, ne zaman karşılaşırız bilmem artık. olsun. onunla birlikte yaşamak değil de yaşadıklarını dinlemeyi seviyorum ben. o da benim hiç konuşmadan onu dinlememi. böyle işte:)

sevgiler

milan dedi ki...

seninle sadece arkadaş olmasına sevindim:)

endiseliperi dedi ki...

hah haa... milan aslında dün yorumu yazdıktan saatler sonra aklıma geldi; bir parantez açıp, muhtemelen seninle ilgili bir şeylerdi anlattığı deseymişim, dedim ama neme lazım yanlış anlaşılır filan diye düşündüm sonra da. genellikle ve temel olarak yanlış anlaşılmak gibi bir derdim yoktur. tam, ne dediğini anlatabilmek için çok uzun konuşmak gerekir ve üstelik yüzyüze konuşmak gerekir ve daha da önemlisi konuştuğun kişinin sözcüklerini, kavramları algılayış biçimini iyice çözmek gerekir. zor bir şeydir benim için konuşmak hele hele tam da istediğin gibi algılanmak. boşverdim ben de. boşverdim ama bu yanlış anlaşılmak baktım başımı çok ağrıtıyor, biraz ne dediğime (ne yazdığıma) kulaklarımı (gözlerimi) dört açtım. ama bu da benim tabiatıma çok aykırı bir şey. bu titizlik, bu ölçülü biçili konuşmak. bakalım, neler olacak. zaten yaşlanıyorum da, konuşmak, anlaşılmaya çalışmak için enerjim ve isteğim öyle az ki. şundan bundan azbuçuk bir coşku, bir heyecan, ne bileyim birazcık neşe filan hissediyorsun ve ruhun yükseliyor çaba harcamak istiyorsun. ama insanlar ne yorucu, ne gaddar, ne kıyıcı yahu milan'cığım. senin için, bulduğun o neşenin ne kıymetli olduğunu bilmezler, kıyarlar neşene.

aaa... hiç farkında değilim çok içli olmuşum bu aralar ben. az önce hastaneden geldim, çekap için tahliller falan filan. ondan galiba.

hımm... hadi bu yorum da böyle olsun. (aslında keyfim yerinde, istanbul'da güneş var bugün.)

sevgiler, öpücükler.