9 Eki 2006

yurt

'yurt' kelimesini okula başlamadan önce duymuş olsaydım, aklıma sevgi, güven kavramları gelirdi.
fakat şimdi; soğuk, mutsuzluk, özlem, kargaşa, haksızlık gibi daha sayamadığım sevimsiz kelimeler geliyor.
burdur'da iki yıl yurtta kaldım. şimdi öğretmenim ve yurtta belletmen olarak nöbet tutuyorum.
her nöbetimde, çocukların yalnızlığını farkediyorum. yurtta, ilköğretimin ikinci kademesindeki öğrenciler kalıyor. hepsi köylerinden getirilmişler. devlet taşıma parası ödememek için onları ailelerinden ayırıp okutuyor.
12 yaşındaki bir çocuğu ailesinden ayırmak ne demek yahu? bizim gibi öğretmenler onlar kaçmasın diye de başlarında bekliyor. sıcaklık yok, temizlik yok.
bir de oruç zamanı.
180 öğrencinin 120'si oruçlu. yurt ortamı, tutmayanları da tutmaya zorluyor. gelişme dönemindeki bu çocuklara yetişkin öğretmenlerden bir kişi bile tutmamaları gerektiğini anlatmıyor. çünkü onlar iyi müslümanlar, allah'a şükür böylece cennetten hemen bir parsel kapmış oluyorlar. niye çocuklar da tutmasın? büyümüşler artık, yaşları nerdeyse 13 olacak!
tutan öğrenciler gece 2'de kaldırılıyorlar. (birini kaldırmakla görevlendirildim, bir kaç defa uyandırmaya çalıştım, uyanmadığını farkedince tekrar yanına gittim. bir de ne göreyim; çocuk kazağını tam boynundan çıkarmak üzereyken uyuya kalmış.) pata pata yurt yerinden oynuyor. onlara pide ve çay veriyorlar. çocuklar tekrar uyumakta zorlanıyorlar.
tutmayan öğrenciler de sabah zeytin ve çay alıyorlar. anonsları da şöyle' oruç tutmayanlar aşağııııı!'
başlarında kendilerinden küçükler var. onlar ne yapsın?

0 yorum var: